06.02.2023 tarihinde gerçekleşen ve Türkiye’yi derinden sarsan afetin üstünden bir hafta geçti. Aynı gün içinde 9 saat arayla gerçekleşen 7.7. ve 7.6 şiddetinde iki büyük deprem ve hala devam eden iki binden fazla artçı sarsıntı bölgedeki on ili etkiledi. Resmi kurumların yaptığı son açıklamalara göre otuz binin üzerinde insanımız hayatını kaybetti, yüz binlerce insanımız yaralandı ve yine yüz binlerce insanımız evsiz kaldı. Öncelikle milletimizin başı sağ olsun. Deprem nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Bu yazıda Kahramanmaraş Depremi’ne ilişkin bazı tespitlerimi yerel yönetimler ve özellikle de belediyeler açısından değerlendirmeye çalışacağım. Siyaset bilimi ve kamu yönetimi camiasının değerli bilim insanları ile afet yönetimi konusunda uzman kamu personelleri bu yazının yorum kısmında görüş, öneri ve eleştirilerini paylaşarak veya müstakil yazılarla katkı sağlayabilirler. Bu süreçte bilim insanlarının yapacağı katkıların çok önemli olduğunu belirterek, siyaset bilimi ve kamu yönetimi disiplinindeki bilim insanlarını platformumuza katkı sunmaya davet ediyorum. Dikkatimizden kaçan ya da eksik kalan hususların sizler tarafından tamamlanması, hiç şüphesiz ülkemizdeki afet yönetiminin mevcut durumu ve sorunlarının tespit edilmesinde büyük katkılar sağlayacaktır.
Belediyeler açısından Kahramanmaraş Depremi’ni incelemeden önce birkaç konu üzerine düşüncelerimi belirterek yazıya başlamak istiyorum. Çok büyük bir felaket ile karşı karşıyayız. Yanlış ve doğrularıyla, şu anda Devletimiz, kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, vatandaşlarımız ve yabancı ülkelerin arama-kurtarma ekipleri sahada canla başla mücadele ediyor. Eksiklikler muhakkak vardır. Ancak şu anda vatandaş olarak bizlerin ilk yapması gereken şey siyasi ve provokatif söylemleri bir kenara bırakıp, birlik ve bütünlüğü sağlamaktır. Afetin meydana geldiği ilk andan itibaren üzerinde en çok konuşulan konu “koordinasyon” olmuştur. Vatandaş olarak bizler, gerek sosyal medyada gerekse toplumsal yaşantımızda manevi birlik ve bütünlüğü tesis etmeliyiz. Bu kapsamda siyasi ve provokatif söylemlere itibar etmeden, doğruluğunu teyit etmediğimiz hiçbir bilgiyi yaymamalıyız. Afet bölgesinde yaşayan vatandaşlarımıza şu an verebileceğimiz en büyük desteğin bu olduğunu düşünüyorum. Afet bölgesinde bir Türkiye Komünist Partisi mensubunun elinden bir Ülkü Ocakları mensubu bir tas sıcak çorba içiyorken, din, dil, ırk ve siyasi düşünce ayrımı olmaksızın tüm görevliler omuz omuza mücadele ediyorken bizler depremden uzakta, ekranların ya da klavyelerin başında toplumu ayrıştırmayalım, birlik ve bütünlüğe zarar getirecek tutum ve davranışlardan uzak olalım.
Bu husustaki düşüncelerimi ifade ettikten sonra, Kahramanmaraş Depremi’nin ardından belediyeler açısından tespit ettiğim birkaç konu üzerine düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Afetin Vurduğu 10 İlin Belediye Stratejik Planlarında Deprem Konusu
Instagram üzerinden takip ettiğim Kamu Yönetimi Derneği’nin bir paylaşımında Erol Uğraş Öcal tarafından yapılan bir analiz dikkatimi çekti. Bu analizde depremden etkilenen 10 ildeki 6 büyükşehir ve 4 il belediyesinin 2020-2024 yıllarını içeren stratejik planları incelenmiş ve “deprem” kelimesinin hangi sıklıkla ve hangi bağlamda kullanıldığı araştırılmıştır. (İlgili araştırmaya buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz). Ortaya çıkan sonuç özetle şu şekilde:
- Deprem riski yeterince önemsenmemiştir.
- Bazı belediyelerin stratejik planlarında “deprem” kelimesi bir kez bile geçmemiştir.
- Bazı belediyeler riske yer vermiş, ancak riski en aza indirmek için neler yapılması gerektiğiyle ilgili uygulama plan ve stratejilerine yer vermemiştir.
Burada elde edilen bulgulara bakıldığında afet yönetimi açısından belediyelerin durumunu bir kez daha gözden geçirmek gerektiği kanaatindeyim. Stratejik yönetim konusunun belediyelerimiz tarafından gerçek manasıyla anlaşıldığını düşünmüyorum.
Belediyelerin Yapı Denetimine Başlaması
Afetin yaşanmasının ardından dikkatimi çeken bir diğer husus da gerek deprem bölgesindeki gerekse deprem bölgesi dışındaki bazı belediyelerin yapı denetimlerine başlamış olmalarıdır. Muhtemelen herkesin ilk aklına gelen soru şudur: Neden şimdi? Bu denetimleri kapsamlı bir şekilde gerçekleştirmek için, illa böyle bir yıkıcı afetin mi yaşanması gerekiyordu? Bu afet yaşanmasaydı, yapı denetimleri bu kadar kapsamlı bir şekilde yapılacak mıydı? Hiç değilse şimdi yapılıyor olması, “zararın neresinden dönersek kâr” yaklaşımıyla konuya bakınca olumlu bir gelişme olarak görülüyor. Ancak asıl sorun, hayati öneme sahip olan bu denetimleri, başımıza bir afet gelmedikçe önemsemiyor oluşumuzdur. Unutmayalım ki afet bir sonuçtur. Her şey bittikten sonra değil, hiçbir şey başlamadan önlemleri almamız gerekiyor. Afet meydana geldikten sonra hasarları düzeltme yaklaşımından vazgeçelim, afetler meydana gelmeden hasarları minimum seviyeye indirecek tedbirleri alalım.
“Bütünleşik Afet Yönetimi”, afet yönetimi ile ilgili dört aşamadan bahseder. Sırasıyla bunlar; “önlem ve zarar azaltma”, “hazırlık”, “müdahale” ve “iyileştirme”dir. İlk iki aşama hayati öneme sahiptir. Bizim en büyük eksikliğimiz de bu aşamalara yeteri kadar önem verilmemesidir. Bu aşamalara yeterli önem verilmediğinde, son iki aşamada kayıplarımız ciddi boyutlara ulaşıyor. O nedenle belediyelerimizin bütünleşik afet yönetimi konusuna daha çok odaklanması ve afetler yaşanmadan önlem alması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda üniversitelerle ve uzman kurum ve kuruluşlar ile işbirlikleri yapılması gerekiyor. Ancak bu işbirliklerinin mevzuat emrediyor diye yapılması ya da yapmış gözükmek için yapılması kronik rahatsızlıklarımızdan bir tanesidir. Bu konuda gerçek anlamda ve alanında uzmanlarının katılımıyla işbirliklerinin yapılması, bilimsel verilerin esas alınması, bilimsel ilke ve esasların rehberliğinde, bilimin uygun gördüğü şekilde tedbirlerinin alınmasının son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
Başarılı Bir Uygulama Örneği Olarak Erzin Belediyesi
Maalesef ki deprem felaketinden en çok etkilenen illerimizden birisi Hatay oldu. Hatay ilinin tüm bölgeleri bu depremde çok ciddi biçimde zarar görürken, bu ilin sınırları içerisinde yer alan Erzin ilçesi afetten en az hasarla çıkmayı başardı. Buradan Erzin ilçesinin afetten en az hasarla çıkmasını sağlayan, gerekli tedbirleri alan Erzin Belediyesine, belediye başkanı Ökkeş Elmasoğlu’na, sürece katkı sağlamışlar ise geçmiş dönem belediye başkanlarına ve tüm kamu kurum ve kuruluşlarına şahsım adına minnettarım. Buradaki başarı ister istemez şu yorumları beraberinde getiriyor. Sorunun ana kaynağı mevzuat değil, uygulama ve denetimler. Kağıt üzerinde her şey dört dörtlük. Ancak uygulama ve denetim noktasında ciddi sorunlar yaşıyoruz. Denetimlerin yeterli yapılmaması, denetimi yapan personellerin liyakati ve buna benzer pek çok unsur, bu konuda yaşadığımız sıkıntıların temel sebeplerini oluşturuyor. Burada yaşanan her bir sorun birikerek şu ana kadarki verilerle otuz binden fazla insanın ölümüne, yüz binlerce insanın yaralanmasına ve evsiz kalmasına neden oldu. Vebal de sorumluluk da çok büyük. 1999 yılında meydana gelen depremde benzer bir örnek Tavşancıl ilçesinde yaşanmıştı. Ancak başarılı bir uygulama örneği olarak yeterince incelenmemiş, dersler çıkarılmamıştı. Akademik açıdan “Google Akademik”te hızlı bir tarama yaparak “Tavşancıl” kelimesini arattım. Tarama sonuçlarının ilk yirmi sayfasında Tavşancıl’ın 1999’daki başarısını inceleyen tek bir çalışma bile olmadığını gördüm. Aynı taramayı Ulusal Tez Merkezi’nde de yaptım. Sonuç aynı. Afet yönetimi ile ilgili olarak hazırlanmış birçok yüksek lisans ve doktora tezi var. Ancak Tavşancıl’ın başarısının perde arkasını akademik düzlemde inceleyen tek bir tez bile yok! Ders çıkarmadığımızdan yakınıyoruz. Sonuç ortada. Evet, ders çıkarmıyoruz. 1999 yılında Tavşancıl örnek olamadı. Erzin’deki başarıyı görmesek, çoğumuz Tavşancıl’ı hatırlamıyoruz bile. Umarım aynı hataya bir kez daha düşmeyiz. 1999 yılında Tavşancıl örnek olamadı. En azından 2023’te Erzin’in örnek olmasını ve bilimsel olarak kapsamlı bir şekilde incelenmesini umuyorum.
Bitirirken…
Burada vatandaş olarak bizler üzerinden de bir hususa değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Afet yönetiminde kurumlar kadar vatandaş olarak bizler de sorumluyuz. Bunu da en güzel Erzin Belediye Başkanı Ökkeş Elmasoğlu özetliyor. Depremin ardından katıldığı bir televizyon programında söyledikleri, vatandaşlar olarak bizlerin durumunu da gözler önüne seriyor. Şöyle diyor Elmasoğlu:
“Tek bir kaçak yapıya izin vermedim. Bana herkes kızdı, memlekette tek doğru adam sen misin dediler! Şu anda vicdanım rahat.”
Merkezi yönetiminden yerel yönetimlere kadar tüm kurumların bu afette az ya da çok sorumluluğu bulunmaktadır. Vatandaşlar olarak da bu husustaki eleştirilerimizi paylaşıyoruz. Ama yukarıdaki cümlelerden kendimize ne kadar pay çıkartıyoruz? Bugün gerek Devleti, gerek yerel yönetimleri eleştiriyoruz. Ama yarın Devlet ya da belediye kapımıza gelse, senin binan kaçak yapılmış ya da depreme dayanıklı değil dese, ne tepki veririz onu düşünelim. İğneyi önce kendimize batıralım.
Kısa Bir Not
Bu yazıda akademik ilgi alanım nedeniyle yerel yönetimler ve özellikle de belediyeler açısından tespitlerimi paylaşmaya gayret ettim. Burada belediyelerin ele alınmış olması, süreç içerisinde merkezi yönetimin ve diğer aktörlerinin sorumlu olmadığı anlamına gelmez. Gerek belediyeler açısından söylenebilecek ve bu yazıda değinilmemiş, gerekse sürecin diğer aktörleri açısından söylenebilecekler için alanımızın kıymetli bilim insanlarını platformumuza katkı sunmaya davet ediyorum.
Deprem ülkemizin bir gerçeği. Bunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Alanın uzmanı bilim insanları ve nitelikli kamu personellerimiz ile süreci etkin bir şekilde planlamalı ve yönetmeliyiz. “Afet değil, ihmal öldürür” düsturu ile önce ihmalleri ortadan kaldırmalı ve gereken tedbirleri almalıyız.
Allah, bir daha milletimize böylesine büyük afetler yaşatmasın…
Sevgili meslektaşım Ozan Yetkin, öncelikle acımızın tazeliği ile yüreğinden ve aklından geçen cümleleri bizlerle paylaşıp konuya dair bizlerin de katkı sağlamasına imkan tanıdığın için teşekkür ederim. Kendi adıma konuya dair görüşlerimi yakın bir zamanda burada paylaşacağımı da ayrıca belirtirim. Yazınızda tam olarak anlayamadığım bir bölümü belirtmek istiyorum ki o da yapı denetim ile ilgili bölümdür. Eğer ki orada kast ettiğiniz şey binaların deprem yönetmeliğine uygunluğu ise bunlar binalar tamamlandığı esnada yapı denetim firmaları tarafından yapılmaktadır aksi durumda bina kaçağa düşer. Ancak kast ettiğiniz binaların malzeme kalitesi ve yapı denetimden nasıl uygunluk aldığı ise bu da yapı denetimden ziyade genel olarak iş ahlakından yoksunluğumuz ve rüşvet gibi uygulamaların sahadaki sonuçlarını bizlere göstermektedir. Saygılar sunar, iyi çalışmalar dilerim.